Sırma Aksüyek (b.1989, Istanbul) is a photographer. She received her BA in Arts Management from Bilgi University, Turkey and her MA in photography, Los Angeles, California, USA. Her work has been exhibited nationally and internationally in solo and group exhibitions including; Fortitude, Istanbul, Turkey (2019) and Fortitude, Norway (2017), Dalga, Istanbul, Turkey (2015), Usulca, Istanbul, Turkey (2014), Tadımlık, Istanbul, Turkey (2014), The Real Thing, Istanbul, Turkey and Is this Love?, Istanbul, Turkey.  

In 2016, she was selected as the artist of the month by dualitymag.com. Her her work were presented by the Photography Department of New York Film Academy.

Sırma Aksüyek's CV

“Ne tarz fotoğraflar çekiyorsun?” sorusuna olan cevabım geçirdiğim evrelerimle, hissettiklerimle, deneyimlerimle beraber her zaman değişti. Altın oran kadar klasik başlayan maceram kendimi tanıma evrelerimde otoportre serilerine, melankolik dönemlerim insansız kadrajlara ve hayatla tekrar arkadaş olma evrelerim ise fotoğrafta görmek istediklerim konusunda bana daha az seçici olmayı öğretti. Anın kendisinden ve bana hissettirdiği duygudan besleniyor ve motivasyon olarak halet-i ruhiyemi kullanmayı tercih ediyorum. Açtığım sergilerin isimlerini her zaman tek kelime koymayı seviyorum ve o kelimeleri de ancak içime döndüğümde, hissettiğim duygu bütünlüğünde bulabiliyorum. Bugün sanatsal çalışmalarımın yanı sıra İstanbul’da çocukları ve evcil hayvanları çektiğim bir stüdyom var. Çocukların ve hayvanların kadrajıma yansıttığı hafifliği seviyorum.

Etkilendiğin fotoğrafçılar kim? 


Eskiden Nan Goldin’i büyülenerek takip ediyordum. Okul öncesi geçirdiğim dönem ile ilgili de olarak da köşeli, sert ve duygu olarak daha karanlık fotoğraflar ilgimi çekiyordu. O dönem geçtikten sonra Cindy Sherman’ı çok yakından takip etmeye başladım. Okul süresince yaptığım tüm projeler hep otoportreler üzerineydi. Mesela Misfit isimli topluma uyum ayak uyduramayan bir kadının hikayesi üzerine yaptığım projede onun oldukça etkisi vardı.

Fotoğraf ile ilgili seni etkileyen en temel şey nedir? 

Anı yakalamak. 

Yaşadığımız anları hafızamıza belli bir şekilde kaydediyoruz ve bu anlar bir zaman sonra şekilleniyor. Bazen yanlış ve eksik hatırlıyoruz. Bir şekilde beynimizde biçim değiştirebiliyorlar. Fotoğrafta çektiğin o anın o haliyle ölümsüzleşebiliyor olması konusu benim için çok etkileyici. Geçip giden, akan, durduramadığımız zamandan bir parça koparmak gibi. Bu bana büyüleyici geliyor.

Sanat pratiğinde sorgulamaktan sıkılmadığın soru/tema nedir?

Yaşadığımız hayat, duygular ve insanlar her şey çok kişisel. Örneğin ellerini göğsüne koymuş kızın fotoğrafında o kızın suratını özellikle görmüyoruz. O hareket oldukça evrensel bir hareket. Birçok kadın o fotoğraftan negatif ya da pozitif farklı anlamlar çıkarabilir. Özünde kalp, şefkat, merhamet gibi kavramları çağrıştırıyor. Birbirinden bağımsız hayatlar ve bedenlerin vücut olarak aynı duyguyu hissettiriyor olması konusu beni çok cezbediyor. Senin elinin bir duruşundan hüzün çıkarabiliyorum. Ya da senin gözlerin kapalı dururken, güzel bir ışıkta kendi duygularımı sana yansıtıp senin üzerinden bir duygu hissedebiliyorum. Bence olağanüstü bir durum. Kişilikten bağımsız olarak insan, insan vücudu ve parçaları bunların ben de neler hissettirdiği her zaman ilgimi çeken ve merak ettiğim bir konu.

Fotoğrafın en önemli 3 elementi nedir? 

Işık. Bir gölgeyle verebileceğin duygu bambaşka. Doğallık. Photoshop ile sonradan bir şey eklemek beni pek motive eden bir alan değil. Anın olduğu gibi yakalanıyor oluşu önemli. 

Ve an. Biraz sübjektif olsa da o anın içinde barındırdığı duygu.

 

Okul sonrası sanat dünyasına dair deneyimlerin nasıl oldu?

Üniversite yıllarında fotoğraflardaki kişilerin kendini ifade ediş şekillerini daha çok merak ediyordum. Fotoğraf tekniklerini daha iyi öğrenmek ve duygudan bağımsız işlerin aktarılış biçimini görmek beni fotoğraf üzerinde herhangi bir manipülasyona girmeden en yalın haliyle gördüğümü çekme konusunda motive etti. Okuldan sonra ise anı durdurmak üzerine odaklanmak ben de çok başka bir heves yarattı. Belli anları daha yalın ve basit olduğu gibi yansıtmak istedim kadrajıma.Üniversiteye girmeden öncesi ve sonrası benim için çok farklı. 


Mesela okul döneminde Suicidal Unicorn isimli bir proje yaptım. Herkesin pamuksu, çocuksu gördüğü, bir peri masalından çıkmış tek boynuzun bile ne kadar melankolik ve intihara meyilli olabileceğini yansıtıyordu. Oldukça depresif bir atmosferde kendimi asar gibi ya da küvette boğar gibi kurguladığım fotoğraflar da oldu. Buna benzer başka bir proje üniversite sonrasında California'da Peaceful Death isimli bir proje yaptım. Anneannemin vefatına denk gelen bir dönemdi. Los Angeles’ta olduğum için buraya dönememiştim ve uzaktan ölümü kabullenmek daha da zordu. Ölüm her yaşta, her cinsiyette, her ırktan insanın başına gelen evrensel bir gerçek. O yüzden bu projede çocuk modellerin yanı sıra yetişkin modeller de kullandım. Modelleri küvete yatırarak küvetteki suları renklendirdim. O renklere, o anki modele, hissettiğim duygulara göre çiçekler serpiştirdim. Onlardan huzurlu bir şekilde süzülmelerini istedim. Bu benim için çok daha renklendirilmiş bir şekilde ölümü kabulleniş biçimiydi. Zaman içerisinde o sert, köşeli siyah-beyaz halden daha renkli, yumuşak ve kapsayıcı bir noktaya geldiğimi düşünüyorum.

Görsel sanatlar dışında sanatın diğer disiplinlerinden sana ilham veren figürler kim? 

Eskiden yazarlardı. Özellikle Özdemir Asaf, Cemal Süreya, Tezer Özlü ve Oğuz Atay grubu. En büyük isteğim onlarla bir akşam hep beraber rakı içebilmek olurdu. Neler konuşulurdu kim bilir. Girdiği bahiste ‘Y’ harfini soyadından bırakan bir zihniyetten bahsediyoruz. Muhteşem!

Eskiden yazarlar ve onların dünyalarıyla çok ilgilenirdim, şimdi ise performans sanatı ile ilgileniyorum. Her ne kadar gündelik hayatta çok yakından takip ediyor olmasam da içinde bulunduğum her performans beni çok etkiliyor. Yine o an ve onun bilinmezliği var. Kurgusal hiçbir şey yok. Sana ne hissettireceğini bilmiyorsun, o anın sana dokunup dokunmayacağını bilmiyorsun, ağlayıp ağlamayacağını bilmiyorsun. O anda beni yaşatan bir şey olduğu için performans sanatı diyebilirim.

Senin için Durak serisini diğer fotoğraf serilerinden farklı kılan nedir? 

Durak’ın adını çok seviyorum. Neden bu seriyi 'durak' olarak isimlendirdiğimi de epeyce düşünmüştüm. Durak bu hayat akarken seni durduran, yaptığın şeye es vermeni sağlayıp o anı yakalamak içi seni motive eden bir şey. Hayat akıp giderken bir şeyler uğruna durmayı seçiyorsun, onu yakalamayı tercih ediyorsun. Hayatta vardığımız belirli duraklar var. Benim de hayatımda ne uğruna durmayı seçtiğim hep değişti. Durak serisi de uzun zaman boyunca uğruna durmayı seçtiklerim, psikolojim ve hayatımın bütünüydü. “Sırma uzun zamanlar boyunca neler uğruna durmayı seçti?” sorusunun cevabı gibi. O yüzden bu seriyle aynı ismi taşıyan Durak sergisi hayatımın duraklarından biri olmasından dolayı da hoşuma gidiyor.