Sanatçı Röportajı: Mehveş Leliç
Ex Terra serisi insanların iç ve dış mekanlarla oluşturduğu ilişkileri inceliyor. Bu ilişkileri hangi açılardan ele aldın?
Bu seride iç mekana adledilen bazı duyguları irdeledim. Ev kavramının ihtiva ettiği huzur önemli bir duygu, ancak bilhassa bu duyguyu sekteye uğratan; arzu, idealleştirme ve barınma gibi konular odak noktam haline geldi. Dış mekanı nasıl deneyimlediğimizi ve eve dönmenin bu deneyimleri nasıl hafiflettiğine dair konuları irdelemeye çalıştım. Sorgulamalarımdan biri de dış mekanların göz korkutuculuğu üzerineydi. Araba kullanmayı 20’li yaşlarımın sonunda öğrenmiş biri olarak bu seri üzerinde çalıştığım süreçte dış mekanları yaya olarak ya da toplu taşıma aracılığıyla deneyimliyordum. Şu an pek de yaya dostu olmayan bir şehirde yaşıyorum. Günlük hayatımda evden çıkıp başka bir iç mekan olarak sayabileceğimiz arabaya bindiğim için iç ve dış mekanın ikili yapısı şu anki durumda bana uzak bir fikir gibi geliyor.
Ev fikri bu seri için üzerinde durduğun temel bir konu. Bu durumun kendi kişisel hayatınla bir bağlantısı var mı?
Belki. Ev konusu, bununla ilgili bir iş üretilmese de her zaman her yerde karşımıza çıkabilecek bir tema. Türkiye’den ABD’ye yerleşmek için göç etmiş biri olarak bana yabancı olan bir yerin evim haline gelişi ve bu süreçteki zorlukları da hesaba katarak kendi deneyimime odaklandım. Evle ilgili odağım bu deneyimin nasıl görsel olarak ayrı bir dünya yarattığı, bunun çağdaşlık ve kalıtıma dair ilgimle birleşimi ve bu ikisinin birbirlerini nasıl etkilediği üzerine gelişti. Ev, bu etkileşimin en hararetli olduğu alanlardan biri.
Seneler içerisinde sanat pratiğinin nasıl geliştiği üzerine genel bir değerlendirme yapacak olursan, bu süreçte dönüm noktası olarak adlandıracağın bir sergi ya da proje var mı?
Fotoğrafa her zaman ilgi duymuştum. Erken yaşta, lisedeyken bu alanda dersler alma şansım oldu. Üniversite döneminde birçok öğrenci yayımlarında çalıştım ve kısa zaman içerisinde belgesel fotoğrafçılığı başta olmak üzere çeşitli projeler için farklı ülkelere gittim. Belgesel fotoğrafçılık, kavramsal sanat, güzel sanatlar gibi alanların kategorizasyonunun anlamını kaybettiğini düşünsem de bu yolculuklara bir görev için gittiğim için bu durum bana fotoğrafta açıklayıcı bir bakış açısının peşinde olduğumu hissettirdi.
2015 senesinde Fourwinds, Provence’ta bir sanatçı rezidansına gittim. National Geographic için çalıştığım uzun soluklu bir proje sonrasında, fotoğrafta temsilin gerçekliği hakkında yakalayabileceğim yeni ipuçlarının peşinde olduğum bir geçiş dönemindeydim. Aynı zamanda yeni doğum yaptığım için hayatımla ilgili temel değişimlerin de içinden geçiyordum. O sırada fark etmemiş olsam da zaman içerisinde benim için uzun vadeli yörüngede yeni serileri oluşturacak olan birbiri üstüne bindirme tekniği ile çalışmaya başladım.
Fotoğraf sanatçılığının yanı sıra aynı zamanda eğitimcisin. Bununla ilgili en keyif veren özellik nedir?
Fotoğraf ile ilgili karmaşık konularda yanlışları ortaya çıkardığımda beliren netliği seviyorum. Fotoğrafı, çoğu zaman iletişimin merkezi haline gelmesinden dolayı bir sanat biçimi olarak görüyoruz ve bu durum fotoğrafın gerçekliği temsil etme ikinci plana atıyor. Bu bağlantıyı kurmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Kimi bu alanda deneyimli kimi ise daha önce hiç SLR makina kullanmamış çeşitli öğrenci gruplarıyla bir araya gelmeyi seviyorum İyi işler ve eleştirisel metinlerden bahsederken, bu çeşitli deneyim seviyelerindeki öğrencileri birbiriyle kaynaştıracak yollar bulmak da hoş bir zorluk.
Fotoğraf sanatçılığına etkisi olan unutmadığın bir yolculuk oldu mu?
Bir çok yolculuk oldu. Yol seyahatlerinin fotoğraf tarihinde önemli bir yeri oluşundan da olabilir, çıktığım tüm yolculukların benim için biçimlendirici olduğunu düşünüyorum. Fotoğrafçı olarak kariyerimin erken dönemi sayılabilecek bir zamanda gittiğim Trans-Moğolistan demiryolu ve Ruanda seyahati bunlardan birkaçı. Yakın zamanlarda çok sevdiğim bir arkadaşımın düğünü için Roma’dan Sicilya’ya araba yolculuğu yaptık. Yol boyu değişen faunaları izlerken, yolcu koltuğu penceresinden fotoğraflar çekmek alışkanlık haline geldi.
Fotoğrafın görsel ifadeyi sınırlayıcı bir yanı olduğunu düşünüyor musun?
Fotoğraf özselleştirici olarak görülebilir ve gerçeği yansıtma kabiliyeti en fazla aldatıcıdır. Bu durum fotoğrafta ifadeyi hem sınırlıyor, hem eserin ifade edebileceklerinin sınırları ile, bağlam ve niyete bağlı olarak fotoğrafın kültürel nesne statüsünü belirliyor. Geçen sene NASA’nın yayınladığı kara delik fotoğrafını hatırlayın mesela.
Fotoğrafa bakış açını değiştiren kitaplar oldu mu?
Juliet Lapides’in Talent isimli romanını çok beğenmiştim. Kitap, fotoğrafçılığa bir sanat alanı olarak odaklanmaktan çok genel anlamda sanatsal yetenek ve üretim arasındaki ilişkiyi inceliyor. Aynı zamanda bir sanat eserinin izleyici, eleştirmen, sanat tarihçisi vb. tarafından kısıtlı şekillerde kabul edilen doğasını yansıtıyor. Son zamanlarda okuduğum en esprili yazılmış kitaplardan biriydi.
Buna ek olarak Tanizaki’nin Gölgeye Övgü, Martin Jay’in Çağdaş Dönemin Bakışsal Rejimi: Görme ve Görsellik, Martha Rossler’in In, Around and Afterthoughts isimli denemelerini çok severim.
Sanatçı olarak koleksiyonunu yaptığın objeler var mı?
Sahne eşyaları topluyorum. Yapma bitkiler, parlak kumaşlar, aynalar, döşemeler gibi rüküş ve sahte şeyler ilgimi çekiyor.
Unutamadığın bir öneri ya da yapıcı eleştiri var mı?
Bir keresinde bir hocam fotoğraf kompozitlerim hakkında “İki artı iki beş etmez!” demişti. Diğerleri arasında en hatrı sayılır eleştiri bu olmuştur.
Fotoğrafçı olarak hangi figürler sana ilham veriyor?
Sıralaması zor bir soru. Son zamanlarda fotoğrafın yüzey bazlı, iki boyutlu doğasını aşan fotoğrafçılara ilgi duyuyorum. Bu durumda ilham veren ‘sanatçı’ olarak tanımlamak daha doğru olabilir. Graciela Iturbide’yi her zaman beğenmişimdir.
Son zamanlarda Sara VanDerBeek, Aimee Beaubien ve Guanyu Xu’nun işlerini inceliyorum. Instagram’da da takip etmekte olduğum Larissa Araz’ın SAHA Stüdyo Rezidans’ında yaptığı enstalasyona bayılmıştım. Zeynep Kayan ve Erdem Varol’un işlerini de oldukça beğeniyorum.
Seni heyecanlandıran yeni projeler var mı?
Maryland’de bulunan Ocean City isimli bir tatil beldesinin portresi üzerinde çalışıyorum. Ocean City, yaz aylarında Maryland’in en kalabalık şehriyken, kış geldiğinde ise kimse ortada kalmıyor. Sanırım çok da popüler olmadığı bir zamanda şehrin eğlence mimarisini keşfediyorum.