In Conversation with Deniz Beşer

Sanatçı Röportajı: Deniz Beşer

By Yonca Keremoglu

In Conversation with Deniz Beşer

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Seramik ve Cam Tasarımı okuduktan sonra sonra Universidad de Sevilla'da resim okudun. Profesyonel anlamda sanat dünyasına giriş sürecin nasıl oldu?

Üniversite öğrenimimin öncesinde lisede plastik sanatlar eğitimi aldım. Orada okuyan öğrenciler olarak aslında disiplinlerarası çalışmanın somut bir şekilde temellerini attık. O dönemler içerisinde yoğun bir şekilde çağdaş sanat sergilerini de ziyaret etmiş olmanın bende yeni bir ufuk açtığını söyleyebilirim. Bu zamanla üretimimi teşvik eden ve algı kapılarımı açan bir eyleme dönüştü. Sergi gezme ritüellerim o dönemden bu yana aynı hızla devam ediyor. Ardından gelen üniversite eğitimim ise bunu pekiştiren bir yol sundu.

Heykel, Grafik Tasarım ve Sinema-Televizyon bölümlerinde bazı derslere katıldım. İspanya’da ise resim eğitimi alarak bu pratiğimi geliştirme fırsatı buldum. Mezuniyet sürecimde ise seramik, resim, enstalasyon ve çizgi romanı bir arada kullanmam ile farklı disiplinlerin zengin bir görsellik sunduğunu deneyimledim. O dönemden beri bu yönelimle gerek çağdaş sanat üreterek, gerekse de küratöryel çalışmalar gerçekleştirerek kariyerimi devam ettirme çabasındayım. 

Bize sanat pratiğinizin yıllar içindeki gelişimi hakkında genel bir bilgi verebilir misin? Sanatsal yolculuğunda kilometre taşı olarak gördüğün projeler neler?

Sanat pratiğimin gelişimini iki farklı döneme ayırmakta fayda var. Bu dönemleri üniversite öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırıyorum. Üniversitede seramik ve temel sanat eğitimi form anlayışımı geliştirdi ve malzemelerin teknik kurgusunu kavramamı sağladı. Sanat tarihi eğitimi ise geçmişten günümüze sanatın nasıl bir evrimden geçtiğini algılamama yardımcı oldu. Üniversite döneminde performans sanatı ile tanışıp bazı action painting performansları gerçekleştirdim. Aynı zamanda sokak sanatından ilham alan işler ve duvar resimleri ürettim. Bu süreç içerisinde farklı disiplinleri deneyimleyip kendimi geliştirmeye çalıştım. Üniversite sonrasında ise video sanatını çalışmalarıma taşıyıp resim ile videoyu bir araya getirme denemelerinde bulundum. Aynı zamanda çeşitli sanat etkinlikleri ve sergiler kurgulamaya, daha çok yurtdışında müze gezebilme ve uluslararası sergilere dahil olma imkanı buldum. 2010 yılından itibaren resimle birlikte fanzin üretmeye ve yoğun bir biçimde bu tip üretim yapanlarla iletişim içinde bulundum. Fanzinlerin (fotokopi dergi), üretimimde en önemli ilhamı sağlayan yayınlar olarak yer aldığını söyleyebilirim. Son dönem çalışmalarımda popüler kültür, politika ve güncel hayatın detaylarına dair konuları mizahi bir formda ele alıyorum.

Kilometre taşı olarak gördüğüm projelerden biri Viyana’daki kişisel sergim Attention Wars’dır. Bu sergide resim, video, ready made ve fanzinlerimden oluşan bir seçki sunmuştum.

Bunun dışında askerdeyken kurgulamaya başladığım bir mail art projesi olan Mektup Sergisi'nden bahsedebilirim. Açık çağrı sonucunda Türkiye ve yurt dışından aldığım mektupları kışlada arşivlemiş ve tüm gelen mektuplara bilindik asker mektuplarının dışında bir üslupla görsel ve metinsel cevaplar göndermiştim. Bu sürecin sonunda gerek gönderdiğim mektupların kopyalarını gerekse bana gelen mektupları ilk olarak askerliği yaptığım şehirde yer alan Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde, sonrasında ise İstanbul’da Pasajist’de (Şu an ki Pasaj) sergilemiştim. İstanbul’daki Mektup Sergisi projem çeşitli konserler ve performanslarla 2 haftaya yayılan yoğun bir programa sahipti.

Kariyerimde önemli bulduğum bir diğer proje ise Almanya’da sanatçı programı kapsamında katıldığım Transformation des Geschehens isimli sergidir. Aynı dönemde başlayan Gezi Hareketi’nden ilham alarak ürettiğim büyük ölçekli duvar resimi, enstalasyon, video, performans ve fanzin işlerimden oluşan bir alanı bu sergi kapsamında kurgulamıştım. Son olarak koordinasyonunu sürdürdüğüm ve kurucusu olduğum Açık Stüdyo Günleri ve Fanzineist Vienna Art Book & Zine Fair gibi etkinliklerde önemli bulduğum projelerimden birkaçıdır.

Sanatçılığın yanı sıra Open Studio Days İstanbul, Fanzineist Viyana Sanat Kitabı ve Zine Fuarı, Fanzineist - Zine Fest of İstanbul gibi sanat etkinliklerini koordine ediyorsunuz. Hem sanat koordinatörü hem de sanatçı olarak çalışmayı nasıl idare ediyorsun?

Bağımsız bir sanatçı olarak içinde bulunduğum sektörün bazı boşluklarını görüp bu ihtiyaçları kendi yöntemlerim ve projelerimle naçizane karşılamaya çalışıyorum. Türkiye’de eş zamanlı sanatçı atölyeleri etkinliğinin gerçekleştirilmemiş olması sebebiyle 2014 yılında İstanbul’da Açık Stüdyo Günleri’ni organize etmeye başladım.

Türkiye’de profesyonel bağlamda bir fanzin festivalinin olmayışını gözlemlemem üzerine de 2016 senesinde Fanzineist – Zine Fest of Istanbul’u kurguladım. 2 sene üst üste bu festival ile dünyanın farklı ülkelerinden sanatçı ve yayıncıları bu festivalde konuk ettik. Atölye, konser, sunum, söyleşi ve fanzin fuarından oluşan kapsamlı programıyla ziyaretçileriyle buluştu. Viyana’da yaşamaya başlamam üzerine bu organizasyonu Avusturya’ya Fanzineist Vienna Art Book & Zine Fair olarak taşıdım. 2019 yılında ise Fanzineist Vienna’nın ilk edisyonunu gerçekleştirdik. Koordinatörlük ve “kendin yap” etiğinin sanat pratiğime katkı sağladığını düşünüyorum. Hem sanatçı, hem de sanat koordinatörü ve küratör olarak proje üretmenin temelinde çok çalışmak yatıyor. Sistemli çalışıp verim almaya gayret gösteriyorum. Bu bağlamda kendimi bir kültür işçisi olarak tanımlayabilirim.

Sanatçı olarak kimler ilham verici geliyor?

İlham aldığım insanlar arasında Thomas Hirschhorn, Gelitin, Bernhard Cella, Shepard Fairey, Gaspar Noe, Ken Butler, Blixa Bargeld, Esat Başak, Ben Frost ve aykırı işler üreten tüm fanzinciler yer alıyor.

Sanata bakış açınızı değiştiren kitaplar var mı?

Sadece bir kitaptan bahsedebilmek çok zor olur. Aklıma ilk gelenler arasında Ferhan Şensoy’un mizahi edebiyatıyla yarattığı kitapları, Beat kuşağı yazarlarından Jack Keouac’ın Yolda'sı, Howard S. Becker’in sanatın farklı disiplinlerinin işleyişini ele aldığı Sanat Dünyaları isimli kitabı var. Son dönemde ise gerek kurgusu gerek fanzinleri ele alması açısından favorilerimden biri olan Stolen Sharpie Revolution adlı kitabın ilham verici olduğunu söyleyebilirim.

Kurucu ortağı olduğunuz Heyt be! Fanzin projesi nasıl ortaya çıktı?

2010 yılı içerisinde ise ben, Sedef Karakaş ve Barış Sinsi bir araya geldik ve fotokopi dergi oluşumu olarak İstanbul'da Heyt be! Fanzin'i kurduk. Bilgisayar kullanılmaksızın tüm mizanpajını kolaj mantığı, dada ve punk estetiği ile çözümleyen Heyt be! bu bağlamda dijitale karşı analogu savunan bağımsız ve zamansız bir sanat yayını. Fanzin, çağdaş sanat, çizgi roman, illüstrasyon, röportaj, edebiyat, müzik ve politika gibi içeriklerden oluşuyor. Her sayıda çekirdek kadronun ürettiği yazı ve görsel içeriğin dışında açık çağrı ve davet sistemi ile dünyanın farklı ülkelerinden sanatçılar, Heyt be! Sayfalarına konuk oluyor. Bu bağlamda Heyt be!'nin ana amacı fanzin formunda alternatif bir sergi imkanı yaratmak olduğunu söyleyebiliriz. Aynı zamanda Heyt be! çatısı altında çeşitli sergi, workshop ve etkinlikler organize edip okuyucularımızla buluştuk, bunun yanı sıra Avrupa ve Amerika'daki pek çok sanat kitabı & zine fuarına, festivaline ve sergisine katılarak daha büyük bir kitleye fanzin kültürünü tanıttık.

YFanzin koleksiyonunuz içerisinde en sevdikleriniz hangileri? Koleksiyonunu yaptığınız başka objeler var mı?

Arşivimde 3000’i aşkın fanzin mevcut. Türkiye'den ve diğer farklı ülkelerden toparladığım bu fanzinler, sanat fanzini, çizgi roman, müzik ve politika fanzinleri olarak öne çıkıyor. Koleksiyonumda en sevdiğim fanzinler ise Türkiye’den 90’lı yıllara ait punk yayınları (Eblek Hardcore, Spastik Eroll ve Mondo Trasho), Brezilya’dan edindiğim mikro zinler ve Kanada’da Vancouver Art Book Fair’de elime geçen 3-D fanzinlerdir. Daha çok riso basım fanzinler, nadir illüstrasyon fanzinleri ve edisyon sanatçı kitapları toplamak isterdim. Fakat tabi koleksiyon işinin bir sınırı yok. Koleksiyonu genişletmek için her daim daha fazla alana ve ekstra bütçelere ihtiyaç var. Bu tip konular ise zorlayıcı olabiliyor. Bunun dışında hep plak ve ilginç demo müzik albümlerini toparlamak istemişimdir.

Daha önce hangi şehirlerde yaşadın? Sanat pratiğinizi nasıl etkiledi?

İstanbul’da doğup büyüdüm. Bunun dışında daha önce Houston ve Sevilla gibi şehirlerde yaşadım. Şu anda ise Viyana ve İstanbul’da yaşıyorum. Bulunduğum her ülke ve şehir bana farklı kültürleri ve ihamları sundu. Bu durumunda çalışmalarıma görsel olarak yansıdığını düşünüyorum.

Gelecek projelerin hakkında konuşabilir misin? Sırada ne var?

Son dönemde 2021 yılında gerçekleştirmeyi planladığım kişisel sergim için resim, çizim, video ve fanzinler üretiyorum. Pnandemi sebebiyle maalesef zor zamanlar geçiriyor, tüm plan ve projelerimizi erteliyor veya iptal ediyoruz. Normalde 16-17 Mayıs’da Viyana’da Brunnenpassage’da Fanzineist Vienna Art Book & Zine Fair’i organize ediyor olacaktım. Fakat Avusturya Devleti Kültürel Etkinlikler de dahil tüm etkinlikleri 30 Ağustos’a dek iptal etti.

Olağanüstü günler sebebiyle tüm sanatçıların, kültür yöneticilerinin ve sanat kurumlarının programları biraz belirsizlik içeriyor. Bu açıdan Fanzineist Vienna’yı farklı bir formda gerçekleştirmenin olasılıkları üzerine bazı arkadaşlarımla fikir alışverişi yapıyorum. Bunun dışında katılmayı planladığım Avusturya, Almanya, Macaristan ve Türkiye’de 10’dan fazla sanat kitabı ve fanzin fuarı yine Pandemi sebebiyle iptal edildi. Eğer mevcut durumlar normale dönerse yurtdışında fuarlara katılmayı ve Ekim 2020’de İstanbul’da Açık Stüdyo Günleri’ni organize etmeyi planlıyorum. Bunun dışında Şubat-Mart 2020’de Viyana’da kürasyonunu yaptığım Zine Matters: Self Publishing From Prague to Vienna sergisini ve Aralık 2020’de gerçekleşmesi planan Phasebook Prague Art Book & Zine Fair’e taşıma düşüncesindeyim. Bu sene aynı zamanda projemiz Heyt be! Fanzin’in 10. senesi, bu açıdan son 10 yılı yad eden bir sergi veya özel bir gece planlamayı istiyoruz.