Mehmet Üskül Hakkında

Mehmet Üskül'ün çalışmalarının temel noktası "an" minvalinde zaman kavramı üzerinedir. Bu kavram doğrultusunda tek bir anı ya da anları; farklı perspektiflerle aynı zeminde buluşturmaktadır. Mehmet Üskül çalışmalarında çeşitli yüzeyleri yan yana getirerek, nesnelerin belirgin bölümlerini ve gök/zemin gibi alan görüntülerini metafiziksel bir derinlik ile modüle ediyor, soğuk - sıcak renk armonisini, birbirinden farklı alanlar algısı yaratarak bir arada kullanıyor ve bu renk lekelerini bazen keskin geometrik biçimde, çoğunlukla rastgele ama her zaman sezgisel bir düzenleme ile yerleştiriyor.

Kompozisyonların hemen her birinde yer verdiği doğa, onun için çalışılabilecek tüm hikayelerin öznesi - başrolüdür. "Tabiat o kadar mucizevi, o kadar bilge, o kadar sürprizlerle dolu ki, resim yahut farklı bir sanat dalı ile ifadesinin, sadece anlık bir ifade olduğuna inanıyorum. Bu anların üzerine yoğunlaşmak, izlenimler üzerinden seyirciye farklı anlara dair ipuçları vermek, keşfedilmemiş olan, doğaya ait tüm sahneleri ve türleri tasarlamak çalışmalarımdaki öncelikli motivasyonumdur." Resim serilerinde gördüğümüz, koridor – panel - ışık gibi bir kalabalığın ya da nesnenin arkasına gizlenmiş yapılar resimde görünen kompozisyonun ardındaki bilinmeyene, doğanın sürprizli yapısına işaret eder.

Forest IV

Mezun olduktan sonra sanat hayatına dair deneyimlerin nasıl oldu?

Okuldaki atölyeden ayrılıp yeni bir çalışma alanı edinmek ve adapte olmak bir yana, beni en zorlayan galeriler ile olan ticari ilişkileri yönetmek oldu. Üretim açısından ise; malzeme ve hikaye konusunda daha özgür, seri bir koleksiyon üretmeye daha uygun bir dönemdi.

Sanat pratiğinden ve doğa ile nasıl bir bağ kurduğundan bahseder misin?

Çalışmalarımın temel noktası an minvalinde zaman kavramı üzerinedir. Bu kavram doğrultusundaki amacım tek bir anı ya da anları farklı perspektiflerle aynı zeminde buluşturmaktır. Çalışmalarımda çeşitli yüzeyleri yan yana getirerek, nesnelerin belirgin bölümlerini ve gök-zemin gibi alan görüntülerini metafiziksel bir derinlik ile modüle ederken renk lekelerini bazen keskin geometrik biçimde, çoğunlukla rastgele ama her zaman sezgisel bir düzenleme ile kullanıyorum.

Kompozisyonlarımın hemen her birinde yer verdiğim doğa, benim için çalışılabilecek tüm hikayelerin öznesi-başrolüdür. Tabiat o kadar mucizevi, o kadar bilge, o kadar sürprizlerle dolu ki, resim yahut farklı bir sanat dalı ile ifadesinde, sadece anlık ya da sınırlı bir ifade olduğuna inanıyorum.

Bunun yanı sıra keşfedilmemiş olan, doğaya ait tüm sahneleri ve türleri, hayal gücünün sınırlarını zorlayıp tasarlamak, sembolize etmek de benim için bir o kadar kutsal.

Sanat pratiğinde sorgulamaktan sıkılmadığın soru/tema nedir?

"Arkasında ne var?" sorusu. İster kompozisyon olarak bir ağacın, bir yaprağın, bir figürün ya da ister sebep olarak bir savaşın arkasında ne olduğu... Bunu sorgulamak hem hikayenin bir sonraki resme devamlılığı açısından, hem de sahnenin matematiği açısından bana iyi hissettiriyor.

Görsel sanatlar dışında sanatın diğer disiplinlerinden ilham veren figürler kim?

En ilham veren olarak tek bir kişiyle sınırlandırmak benim için oldukça zor. Almodavar'ın renkliliğine, Wes Anderson'un kompozisyonlarına ve sahnelerine, Andy Warhol'un hayal gücüne, Victor Hugo'nun ince olay örgülerine, Orhan Veli'nin Nahit Hanım'a olan aşkına, Nazım Hikmet'in edebi duruşuna ve çok daha fazlasını sıralayabileceğim birçok şair, yazar ve yönetmene hayranlığım var. Bu hayranlıklar direkt olarak ilhama dönüşmese de ilhamı büyük ölçüde beslediklerini söyleyebilirim.

Görsel sanatlar dışında sanatın diğer disiplinlerinden sana ilham veren figürler kim?  

Almodavar'ın renkliliğine, Wes Anderson'un kompozisyonlarına ve sahnelerine, Andy Warhol'un hayal gücüne, Victor Hugo'nun ince olay örgülerine, Orhan Veli'nin Nahit Hanım'a olan aşkına, Nazım Hikmet'in edebi duruşuna ve çok daha fazlasını sıralayabileceğim birçok şair, yazar ve yönetmene hayranlığım var. Bu hayranlıklar direkt olarak ilhama dönüşmese de ilhamı büyük ölçüde beslediklerini söyleyebilirim.

Yaşadığın yer sanatsal üretimini nasıl etkiliyor? 

İstanbul'un multikültürel yapısı, tarihsel önemi, mimari envanteri, kaosu, özgür alanları, muhafazakar alanları, tekinsizliği, sanata yatkınlığı ve yakınlığı son derece üretimi besleyen, destekleyen bir özellik ve coğrafya olduğunu düşünüyorum.

Tabii hala bazı fuar ve sergilerde karşılaşılan siyasi, politik, erotik vb. gibi sınıflandırmaları ve yasaklanmaları bu coğrafyaya yakıştıramıyor ve üzülüyorum. 

Hayata dair benimsediğin bir motto var mı? 

Anı yaşamak.

Üzerine cümlelerce izah yapabilir, övgüler sıralayabilirim. Ama özetle bu basit iki kelimenin subjektif olduğuna inanıyorum. Yani yaşanması gereken her an illa ki mutluluk ve motivasyon dolu olmaya zorlanmamalı. Mutsuz, yorgun, durgun geçen bir anda da, bedenin ona ihtiyacı olduğuna,  tüm bu karışık duygu durumlarının kişiyi beslediğine inanıyorum.

Stüdyo hayatın nasıl geçiyor?

Evim ile atölyem arasında az bir mesafe olması benim için büyük bir avantaj. Böylece uzun saatler çalışabiliyor, mesai süremi rahatça yönetebiliyorum. Tüm bunların yanında ışığını, alanını, bitkilerimi, ziyarete gelenlerle sohbet etmeyi çok sevdiğim için orada geçirdiğim vakti mesai gibi de görmüyorum. Orada her an üretimin başlayacağı an olabilir, biteceği an da tabii. Bunu sınırlandırmayı sevmiyorum. Bunun için atölye mekanının enerjisine çok inanıyorum.

Sanata bakışını değiştiren bir kitap var mı?

Tek bir kitaba indirgeyemem lakin John Berger'in kitapları her zaman ilgimi çekmiştir.

Seni heyecanlandıran gelecek projelerden bahseder misin?

Üretimlerini ve disiplinlerini yakından takip ettiğim yurt içi ve yurt dışı workshoplar, değişim programları, farklı bir coğrafyada üretip yaşamak adına beni heyecanlandıran programlar var. Yakın gelecekte de bunlara katılıp tecrübe etmeyi planlıyorum.