Deniz Bayoğlu Hakkında

Deniz Bayoğlu Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü’nde okuduktan sonra geleneksel resmin dışındaki alanları keşfetme isteğiyle üniversite eğitimi boyunca yaz tatillerini Pratt Institute, New York, Amerika, Academia Del Arte, Floransa, İtalya ve Giles Kingston, Londra İngiltere’de kısa dönem sanat eğitimleri alarak geçirmiştir. Bir dönemliğine asistan olarak çalıştığı heykeltıraş ve seramik sanatçısı Cahide Erel’in yanında çizimini geliştirmiş ve sonrasında müziğe olan tutkusunu takip etmiştir. Deniz Bayoğlu, çalışmalarına 2018’den beri kendi sanat stüdyosunda devam etmektedir. Resim, müzik ve fotoğraf alanında işler üretirken aynı zamanda bağımsız sanatçıların kısa film ve albüm yapımlarında sanat direktörlüğü yapmaktadır.  

Okul sonrası profesyonel hayata dair deneyimlerin nasıl oldu?

Okul sonrasında ilk olarak Cahide Erel’in yanında staj yapmaya başladım ve onunla değişik bir dünya keşfettim. Büyük işler yapan, resim, heykel, cam ve seramik ustası bir devlet sanatçısının yanında böyle bir sürece dahil olmak farklı bir deneyimdi. Onun yanında kişisel asistan olarak stajyerlik yaptığım süreçte çizimimi geliştirme imkanı buldum. Bir süre sonra kendi yapmak istediğim şeylere odaklanmak ve kendi yolumu seçmek istedim.

Dış dünyaya adım atmak yerine geri çekilip daha çok içime dönmeyi tercih ettim. Pozitif anlamda da sonuçlarını hesaba katarak galerilerle veya başka kurumlarla anlaşma yapmak yerine tek istediğim kendimi keşfetmek ve gerçekten ne istediğimi bulmak oldu. Üniversite sırasında bir ressam komünü içinde olunca da bazen kendi hedeflerimizden saptığımızı, birbirimizden etkilendiğimizi hissediyordum.Bu yüzden üniversiteden mezun olduktan sonra aldığım teknik eğitimleri sindirebilmek için bir alana ihtiyacım olduğunu hissettim. Bir süreliğine izole bir şekilde çalışarak, zihnimi sanatımla alakalı ne yapmak istediğime odakladım. Bu süreçte kendimle kalabilmeyi öğrendim. Kendi başıma çalışabildiğim bir atölyemin olmasının ne kadar önemli olduğu bir kez daha gördüm. 

Mavi çoğu işinde baskın bir şekilde kendini gösteriyor. Senin için özel bir yeri var mı?

Üniversiteden beri özellikle mavi, siyah, beyaz renkleriyle çalıştım. O zamandan beri ellerim otomatik olarak bu renklere gidiyor. Bende bir çeşit bağımlılık yarattı. Beni o kadar rahat ve mutlu hissettiriyor ki, bu durum zamanla karanlık duygularımdan arınma, o duyguları dönüştürme adımına kadar evrildi. Suyun, bedeni ve düşünceleri temizlediğini düşünüyorum. Suyun renksizliği, gökyüzü ile birleştiğinde ortaya çıkan mavi, ve daha yukarı çıktıkça siyaha dönüşmesi ve o bilinmezliği beni uzaya doğru çekiyor. Uzayla ve denizle bağlantı kurmamın nedeni de ikisinin de limitsiz ve belirsiz oluşu. Hem denizin altında, hem de uzayda yüzüyor gibi hissettiğim için bu durumlar da işlerime yansıyor. 

Müzikal anlamda da Blues ve Jazz akorlarından etkilendiğim için mavi bana hep daha yakın gelmiştir.

Sanat pratiğinde sorgulamaktan sıkılmadığın soru/tema nedir? 

Temel olarak yapmaya çalıştığım kanvas yüzeyinden içeri doğru girebilmek. İzleyicinin baktığında bir pencereden sızıp o uçsuz bucaksız yolculuğa çıkmasını istiyorum. Bu boşluk yaratma fikrinden, içeri geçme efektinden sıkılacağımı hiç düşünmüyorum. Uzayda, denizde veya gökyüzünde yer yön duygusunun olmaması, tamamen soyut bir dünyada var olmak beni bu dünyadan kopardığı için orada olmayı tercih ediyorum. Sıfır noktası hoşuma gitmeyen bir nokta çünkü zeminde, tek bir noktada gidip geliyoruz. Ben bu döngüyü kırıp havada olmayı tercih ediyorum. Asılı kalmak, uçmak ve yüzmek gibi bunların arasında bir denge kurmaya çalışıyorum.

Sanata bakışını değiştiren bir kitap var mı? 

Julia Cameron’ın The Artist’s Way isimli kitabı. Kitabı kendimi uzun süreliğine kapalı hissettiğim bir dönemde bir arkadaşım önermişti. Sanatla ilgili yaptıklarımın toplumda tam olarak değer görmemesi ve seçtiğim yolun geleceğe dair maddi anlamda bir güvence vermemesinden dolayı kendime daha çok inanmam, güvenmem gerekiyordu. Yazar senden her gün üç sayfa yazı yazmanı istiyor. Serbest çağrışım ile her aklına geleni yazıyorsun. Bundan kaçmayıp o üç sayfayı her sabah doldurduktan sonra kendimle konuştuklarıma dönüp baktığımda kendime haksızlık ettiğim konuları tespit edebildim. Gerçeklerle yüzleşmemi sağladı. Başkalarına anlatmadıklarımı ve kendimle verdiğim savaşı oraya yazdıkça kendi kendime görmeye başladım. Bu süreçte güzel bir destek oldu.