Artist Interview: Neslihan Koyuncu Bali

Sanatçı Söyleşisi: Neslihan Koyuncu Bali

By Yonca Keremoglu

Artist Interview: Neslihan Koyuncu Bali

Neslihan, lisans ve yüksek lisans eğitimini Sabancı Üniversitesi Görsel Sanatlar üzerine tamamladın. Yüksek lisans tezini domestik nesnelerin biyografisi ve ehlileştirilmesi üzerine, ev-insan ilişkisi üzerine yaptın.

Bize bitirme tezi ve tez çalışmaların sırasında odaklandığın konuların, sonrasında ürettiğin işlere etkisinden biraz bahseder misin?

Neslihan Koyuncu Bali: 2014’teki bitirme tezim merkezine ev nesnelerinin insanlarla kurduğu olası ilişkiyi alıyordu. Cansız ve edilgen eşyanın ona sahip olan insanın yaşadığı yere kök salmasındaki etkin rolünü, ilk olarak, romanlarda yazarın anlatıcının duygularını aktarırken etrafındaki cansız nesnelere can katan betimlemeler kullanmasında gözlemledim. Aynı dönemde sağlık sorunu nedeniyle okula ara verip Antalya’da büyüdüğüm aile evine dönüşümle birlikte, ev nesneleri benim de kendi düşüncelerimi aynaladığım, canlandığını imgelediğim nesnelere dönüştü. O süreçte, eşlikçi olarak kaldığım hastane odasında bastırdığım iç muhakemelerimi eve döndüğümde yapıyordum. Tezimde bu süreçte yaptığım işleri kavramsal olarak açmaya çalışmak ruhsal bir çözümlemeyi de mümkün kıldı. Sonraki işlerimde ev ve dışarısının ilişkisine dair gözlemlerim devam ederken, iç ve dış ilişkisine fizikselden ziyade zihinsel ve duyusal olarak bakmaya başladım.

‘Nightstands’ projelerindeki işler bu temalarla nasıl bir ilişki kuruyor?

Neslihan Koyuncu Bali: Aile evindeki komodinleri, ebeveynlerin çocuklara söylemediği şeyleri biriktirdiği bir sır kasası olarak görüyorum. İlk olarak Antalya’da eskiz defterime çizdiğim komodin hikayeleri, İstanbul’da kendi evim için aldığım ikinci el bir komodinin içinden çıkan VHS kasetten ilhamla üç boyuta taşındı. Sonrasında evin içini ve hikayelerini komodin çekmecelerinin içine sığdırmaya çalıştım. Çocukken ailemin çekmecelerini karıştırdığım gibi başka insanların komodin çekmecelerinin içindeki nesneleri fotoğrafladım. İkinci el komodinleri toplayarak sanat nesnelerine, eski hayatının izlerini taşıyan kendi anıtlarına dönüştürdüm.

Sanat pratiğinden özellikle üzerinde durduğun kavramlardan biraz bahseder misin? Sanat pratiğinde sorgulamaktan sıkılmadığın soru/tema nedir?

Neslihan Koyuncu Bali: Geriye dönüp baktığımda hayatımda ve işlerimde kontrol üzerine çok iz görüyorum. Kontrolde olduğum ve kontrolü bıraktığım anlar arasında sıkıştığım nice anların ışığında sanat üretimim de öncelikli olarak kendi psikolojimin düğümleri ve çözülümü şeklinde ilerliyor. Bazen düğümleri sımsıkı atan ben oluyorum ve düğümleri yaptığım işlerle daha da sıkılaştırabildiğim gibi çözülmesini de sağlayabiliyorum. En çok tetiklendiğim şeyler ise kelimeler ve nesneler. Tek başına bir şeyin bu kadar yüklü ve güçlü olmasından çok etkileniyorum. Adeta cinsel bir dürtüyle o kelimeyi boşaltmak istiyorum. Kelimenin harflerine kadar ayıklayıp, seslerine bölüştürüp, anlamlarının arasına uçurumlar koyup, sonra tekrar parçaları bir araya getirdiğimde ortaya çıkan ivmelenmiş enerji beni besliyor. Bir kitabı, bir yazıyı okurken kelime avına çıkıyorum. Bazen kelime avından dolayı kitabın bütününde ne anlatıldığına dair kaybolabiliyorum. Nesne ise anlam ve bellek kırıntılarıyla yüklü haliyle karşıma çıktığında tüm yolculuğunu hayal edebiliyorum. Denizde karşıma çıkan bir kozalağın kozalarında taşıdığı hayalet imgeleri hayal etmek beni farklı çağlara sürükleyebiliyor. Bu yüzden sorgulamaktan sıkılmadığım bir soru varsa o da ‘şeyler’in, (bu kelime, nesne, bina, kişi, ses, leke olabilir) ne taşıdığı, ne zamandan beri taşıdığı ve nereye götürdüğüdür.

Fotoğraf, video, çizim, heykel ve yerleştirme gibi birden çok, farklı sanat medyumlarında işler üretiyorsun ve bu farklı medyumlar arasında diyaloglar yaratıyorsun. Bunlar arasında özellikle fotoğraf ile kurduğun ilişkiden, fotoğrafın sanat pratiğindeki yerinden biraz bahseder misin?

Neslihan Koyuncu Bali: Yaratım sürecini genel olarak sancılı buluyorum. Fotoğrafın ise inişli çıkışlı üretim sürecimde tamir edici, iyileştirici bir rolü oldu her zaman. Kendime rağmen kendim için çabalarken, fotoğraf zihnimdeki direnci yumuşatan, perspektif sağlayan bir katalizör işlevi görüyor. Bunun en büyük nedeninin, fotoğraf çekmenin, daha çekmeden önce, bakma eylemini etkilemesi olduğunu düşünüyorum. Her gün gördüğüm şeylere bakışımı değiştirerek üretime doğru şefkatli bir geçiş sağlıyor. Bu yüzden sürekli fotoğraf çeken bir kişi olmadım, belli aralıklarla çektiğim fotoğraflara uzun zaman sonra geri dönebiliyorum. Zamanda yolculuk yapmayı çok isteyen bir kişi olarak fotoğraf çekmenin zamanla kurduğu çok katmanlı ilişkiyi irdelemenin de en kurak dönemde bile besleyici olduğunu düşünüyorum.

Objelerin işlerindeki yeri nedir? Hayatının bir parçası olarak da özel olarak koleksiyonunu yaptığın objeler var mı?

Neslihan Koyuncu Bali: Genelde önemli anlara eşlik eden önemsiz şeyleri topladığımı söyleyebilirim. Minimalist hayatın vaat ettiği ferahlığa özlem çeksem de istifçi olmaya müsait bir yapıya sahibim. Örneğin İskandinav bir arkadaşım evime hediye olarak ağaçtan yapılmış bir kuş hediye etti. İnanışa göre bu kuş evin bir köşesinde bir yıl boyunca asılı durduğunda evin tüm kötü enerjisini içine hapsediyor ve sene sonunda o kuşu ateşe verdiğinde kuşun yok olmasıyla sen de arınıyorsun. Bir anka kuşu olmadıkça, ben onu hiç yakamayacak bir insanım. Ancak yanıp bir sanat nesnesine dönüşecekse, ölümsüzleşecekse yakabilirim. Yaratıcılığın ölümle olan ilişkisine paralel olarak insanların da nesnelere ruhlarından parçaları hapsedebildiğini ve bu sayede ölümsüz kalabildiklerini düşünüyorum. Hikâyeye katkısı olduğu müddetçe işlerimde objelere de yer veriyorum. Ancak genelde obje üzerinde kendi izimi de bırakmayı tercih ediyorum.

Hafızanda önemli bir yer edinmiş, dönüm noktası gibi gördüğün projeler, seyahat ya da sergilerden başlıcaları neler?

Neslihan Koyuncu Bali: Ananem Girit göçmeni. Bu yüzden Girit’i sırf büyük ananem ve dedemin oradaki yaşamlarının hayalî izlerinin peşinde ziyaret etmek benim için ruhsal bir yolculuk oldu. Sanatçı olarak, hayatta bana tanınmış zaman içerisindeki hareket alanımın sınırlarını keşfetmek besleyiciydi. Kişisel geçmişimin ötesini hayal etmek için denizleri aşmak, zaman denizinde yolculuk yapmak, yıllar sonra aynı denizde süzülen bir kozalağın gövdesinde farklı hayaller ve hayaletler yaratmamı sağladı. Yunanistan’daki bir fotoğraf festivali için yaptığım Akis işinin araştırma süreci nedeniyle ananemle yaptığım konuşma kayıtları benim için çok değerli. Aynı proje için bir arkadaşımın ananesini kaybetmeden hemen önce onun konuşmalarını kayda almasına neden olduğum için de ayrıca mutluyum.

Pandemi döneminin düşünme biçimine pozitif anlamda bir etkisi oldu mu sence? Bazı projelerinde üzerinde durduğun ev-insan kavramına karşı yeni bakış açıları oluştu mu?

Neslihan Koyuncu Bali: Pandemi döneminin ilk aylarında birçok insanın tersine inkâr mekanizmam sayesinde çok üretken bir süreç geçirdim. O sırada Arter Araştırma Programı’nın son aşaması için kitap içeriği hazırlığında olduğumuzdan dolayı kendimi ona kanalize edebildim. Bir yandan yine birçok kişi gibi pandemide balkonda geçirdiğim zamanlar ilham verici oldu. Bir müzedeki sergi için balkon seslerinden ilhamla balkon sesleri çizimlerine başladım. Bu anlamda evin içindense hala evin sınırları içinde sayılan ama kamusal bir alan sayılabilecek balkon, çıkış noktam oldu. Kışa girdiğimizde, inkâr mekanizmamın devreden çıkması ve idrak aşamasına girmemle birlikte kaçınılmaz durgunluğu yaşayabildim.

2014 tarihli “Parmak İradesi” projen İstanbul Modern’de “Habitat” sergisinde yer aldı. Bu işin sana kişisel olarak kazandırdığı, proje boyunca keşfettirdikleri neler oldu?

Neslihan Koyuncu Bali: Parmak iradesi başta bahsettiğim, hastane sonrası aile evindeki odamda yalnız geçirdiğim bir zamanda başladı. Fotoğrafın tamir edici rolüne dair iyi bir örnek olduğunu söyleyebilirim. Zira ilk fotoğrafı kendimi ağır hissettiğim bir anda çektim. Hastalığın hayatımızın kontrolünü elimizden aldığı yetmezmiş gibi, gördüğüm şeye dair de kontrolümün olmamasına tahammül edemedim. Görmek istemediğim binayı elimle kapamamla fotoğrafların devamı da gelmeye başladı. Parmağımla yaptığım müdahaleler, fotoğraf çekerken irademin sadece kadraja dair olmayıp, kadrajın içindeki nesnelere dair olabildiğini de gösterdi. O dönem için kontrol etme çabamı anlasam da, sonradan bazı şeyleri yaşantılarken kontrolsüz alanların getirdiği güvensizliğin de gerekliliğine dair bana yol gösterdi.  

 

Şu an yaşadığın coğrafya ve şu ana kadar yaşamış olduğun şehirlerin işlerine nasıl yansımaları olduğunu düşünüyorsun?

Türkiye’de yaşıyor olmakla ilgili kafama en çok takılan şey, çocukken etrafımı incelemeye başladığım o ilk andan itibaren içinde yetiştiğim estetik anlayışından dolayı “dezavantajlı” olduğumu düşünmemdi. Şu an hala korkunç dükkan tabelaları ve vitrin tasarımlarına, belki biraz üstten bakar halde, ÇİRKİN diye etiket yapıştırma hayallerim olsa da kitsch ile büyümenin besleyici yanını daha sonra kavradım. Doğduğum, büyüdüğüm, akrabalarımı ziyaret ettiğim, yaşadığım şehirler her zaman üzerimde etki bıraktı, zihnimde her şehre dair bir anı nesnesi tuttum. Eskişehir’in çiçekli duvar kâğıdı, Emirdağ’ın lastik dükkanındaki kokusu, Halıdere’nin turuncu tenteleri, Antalya’nın falezleri… Her bir şehri işlerime taşıdım, taşımaya devam ediyorum. Hatırlayarak hafızamı genişletiyorum, şehirlere, alana yayılıyorum.

 

Rüyalarının sanat çalışmalarında nasıl bir yeri oluştu? “Dreamlog”, Kadıköy’de bulunan evinden taşınmadan önceki üç ay boyunca her gece rüyalarını kaydettiğin rüya güncesine atfen yaptığın bir çalışma. Rüyaların, “Dreamlog” ve “Diskroni” projeleri için nasıl bir aracı oldu?

Neslihan Koyuncu Bali: Çocukluğumdan beri rüyalarımda bilinçli olabildiğim deneyimler yaşıyorum. Bu yüzden rüyalarımla yoğun ilişki içerisinde oldum her zaman. Kimilerinin karabasan deneyimi olarak tanımladığı, uyumakla uyanıklık arasında kaldığım bir gecede rüya imgesinin zihinde nasıl oluştuğunu gördüm/hayal ettim. Karanlık bir kutunun içinden, delikten dünyaya bakmak gibiydi. Rüya güncelerine de bu görme deneyimi üzerine düşünmek istediğim zamanda başladım. Ev dediğim yerden taşınacak olmamdan kaynaklı belirsizliklerle mücadele yöntemim olarak devam ettiğimi söyleyebilirim. Annemin hastalığı sürecindeki kontrol çabamla paralelliğini görmemek imkânsız. Rüya deliklerini video ve fotoğrafa taşımamdan oluşan Rüya Logu ve Diskroni işleri, zaman ve mekân arasındaki ilişkiyi farklı deneyimleme arzumun sonuçları. Bilincimin olduğu rüyalarda sıklıkla tekrarladığım bir eylem de, var olmayan o rüya anını hafızamda hapsetmek üzere, rüyayı kadrajdan görerek anın fotoğrafını çekmek. Bu rüyada fotoğraf çekme eylemi ile zamanda bozulma, yani diskroni yaratabildiğime inanıyorum ve ölüme doğru giden bu hayattaki büyük isteğim, rüya zamansallığı üzerinden yaratmış olabileceğim bu bozulmanın etkilerini yaşadığım gelecekte görerek, yaratım sürecinin devamlılığını kanıtlamak.

 

 

Sanat üretiminin yanı sıra 3 senedir 23,5 Hrant Dink Hafıza Mekânı proje koordinatörlüğü ve Hrant Dink Vakfı’nın farklı projelerinde kreatif direktörlük yapıyorsun. Bize bu rolünden ve 23,5 Hafıza Mekânı’nın oluşturulma sürecinden bahseder misin? Arşiv belgelerini görselleme anlamında nasıl yollar izledin/iz?

Neslihan Koyuncu Bali: Hafıza mekânı 4 senelik bir çalışma sonucu ortaya çıktı. Ben de şanslıyım ki bunun büyük bir kısmına tanık oldum. 23,5 çok fazla kişinin izini, fikrini, mesaisini, emeğini taşıyan bir yer. Arşivin oluşturulması, sergi tasarımına uygun olarak arşiv materyallerinden bir seçkinin yaratılması, olduğu gibi korunan Hrant Dink’in odası dışındaki diğer odaların tek tek tasarlanması, tadilat süreci, Hrant Dink’in odasının arkasında yer alan Sarkis’in Tuz ve Işık isimli yerleştirmesinin hayata geçmesi gibi birçok aşamada çalıştım. Hrant Dink’i arşivdeki video’ları izlerken tanımış gibi hissettim ve bir süre her gün onun sesiyle güne başladım, onun sesiyle günü bitirdim. İnşaat zamanında duvarları kazıdım, ustalarla ilgilendim. Benim için hazırlık süreci paha biçilmez, duygusal ve yoğun bir deneyim oldu.

Mekân çok titizlikle, ince detaylarla işlendi. Dink ailesinin yönlendirmeleri olmadan ortaya bu denli kapsamlı ve dikkatle hazırlanmış bir sergi çıkamazdı. Ekip arkadaşım değerli sanatçı Sena Başöz’ün son sene aramıza katılmasıyla birlikte çok iyi bir ekip olduk. Yüzlerce video’dan, binlerce fotoğraftan oluşan Hrant Dink Arşivi’nden sergi için özenle kısa videolar kurguladık. Hrant Dink’in çocukluğunu geçirdiği, el konan vakıf mülkü Kamp Armen, Rakel ve Hrant aşkı, Agos’un hikayesi, Hrant Dink’in cinayetiyle sonuçlanan hedef gösterildiği süreç, 14 yıl süren, yakın zamanda sonlanması planlanan cinayet davası süreci gibi birçok konuyu katmanlı olarak sunmaya özen gösterdik.

Bu rolün, sanatçı olarak üretimine ya da düşünme biçimine katkısı olduğunu düşündüğün noktalar var mı? Varsa neler? Hem proje koordinatörü hem de sanatçı olarak çalışmayı nasıl buluyorsun? 

Neslihan Koyuncu Bali: Karakteri ve barışçıl düşünceleriyle binlerce kişinin hayatında önem kazanan bir insanın ve toplumun kolektif bilincinde derin iz bırakmış bir travmanın, o zamandan beri devam eden adalet arayışının fiziksel bir mekânda nasıl bir yansıma bulabileceğine dair çok şey öğrendim. Sanat üretimimde daha çok kişisel deneyimlerim ve yorumlamalarımdan yola çıkan bir kişi olarak, daha önce çekimser hissettiğim, kendi hafızam dışında bir hafızaya nasıl yaklaşılması gerektiğine dair fikir edindim. Bu hafıza sadece topluma mal olmuş bir insana değil, aynı zamanda mal olduğu topluma da ait bir hafıza. Böyle bir çoğulluğun bana perspektif kattığını umuyorum. Sevgili Sarkis ile yakından çalışma fırsatı, acı, tefekkür gibi duygulara yaklaşımı, bir mekânı dönüştürürkenki düşünme şeklinden çok yararlandım. Ve sanatın galerideki, müzedeki yerinin ötesinde canlılığın ve cansızlığın arasındaki köprüde, hayatın içindeki dönüştürücü gücüne dair görüşler elde ettim.

Projedeki sorumluluklarıma kendi bildiğim şekilde, bir sanatçı olarak yaklaşmaya özen gösteriyorum. Elbette farklı yoğunluklar ve yorgunluklar olduğunda iki işimin heterojen bir karışım içinde olduğu oluyor. Ancak bu ayrışmanın bazen bana daha iyi geldiğini deneyimliyorum.

Bu proje sanatın toplumsal, dönüştürücü yanını vurgulaması açısından da çok değerli. Hafıza Mekânı’nın kürasyonu ve atölye kısmından biraz bahseder misin? 2020 senesinde Pandemi nedeniyle çevrimiçi olarak nasıl konuşmalar (ya da diğer aktiviteler) yer aldı?

Neslihan Koyuncu Bali: Kürasyonunu, önceden de belirttiğim gibi, Dink ailesiyle hep birlikte ilerlettik. Tek bir küratör olmadı, düşüncem de olamayacağı yönündeydi. Bir kişinin hedef gösterilerek öldürüldüğü bir mekânı, öldürüldüğü ülkede açmak bulanık sularda yüzmek gibiydi. Bir yandan hakikati tüm gerçeğiyle aktarma sorumluluğu, bir yandan gerçeğin kaldırılamayacak kadar ağır olduğu yerlerde insanların koluna girip eşlik etme duyarlılığı gerekti. Hrant Dink’i hedef haline getiren konuları işlerken, aile geçmişin acısını tekrar yaşamak pahasına, tek tek üstünden geçerek, titizlikle karar verdi.

Mekân açıldıktan sonra buranın yaşayan bir yer olması konusunda hemfikirdik. Bilgileri didaktik şekilde vermeyen bir mekân olmasını hedefledik ve mekânı yaşayan bir yer kılacak atölyeleri de bu dikkatle kurguladık. Nayat Karaköse, hazırlık sürecinde iki yıl boyunca ziyaret ettiği, dünyada farklı zor geçmişlerle yüzleşen hafıza mekânlarını Hafıza Mekânları Webinar’ında her ay çevrimiçi olarak anlatmaya devam ediyor. Ben de içeriğini Sena Başöz’ün oluşturduğu, Hrant Dink’in Çalışma Odasından Ermeni Kültürü ve Tarihine bir Bakış ismiyle her ay çevrimiçi olarak atölye veriyorum. Ermeni aydınları ve Ermeni kültürüne dair insanlara anlatım yapıyor olmak, farklı bir heyecan ve sorumluluk benim için. Gelecek aylarda da hafıza, karşı anıt gibi konularda farklı uzmanlarla sohbetler yapmaya başlayacağız.

Şu aralar ilgi duyduğun, takip ettiğin sanatçılar kimler?  

Neslihan Koyuncu Bali: Bir süredir ses ve balkon üzerine okuyup çalıştığım için daha çok ses üzerine çalışan insanları takip ediyorum. Deneysel müzisyenler, ses sanatçıları ve hauntology müzik janrı ilgimi çekiyor. 60 sound artists protest the war

Nevin Aladağ, Füsun Onur, Cevdet Erek, John Cage, Susan Philipsz bu aralar tekrar tekrar işlerine baktığım insanlardan.

Şu an üzerinde çalıştığın projeler var mı? Çalıştığın bir stüdyon var mı?

Neslihan Koyuncu Bali: Balkona çıkabildiğim aylara kadar balkon ziyaretlerinde bulunup, farklı semtlerdeki, farklı biçimlerdeki balkonlarda derin dinleme egzersizleri yapıyordum. Dinlediğim sesleri sabit boyutta kağıtlara, her sese atadığım farklı boya ve kalemlerle resmettiğim bu süreçten elde ettiğim desenleri şu an sese geri dönüştürme üzerine çalışıyorum. Bir yandan Faz Kolektif ve Fail Books’un PhotoZine serisi için son dönemde çektiğim fotoğraflardan oluşturacağım bir dizgi üzerine çalışmaya başladım. Pandemi başlarında sonlanan Arter Araştırma Programının kitabı ise yakında çıkacak. Kitap için ilk defa çalıştığım artırılmış gerçeklik uygulaması ile fotoğrafı katmanlarına ayırdığım, farklı zamanda kaydettiğim sesleri bir araya getirdiğim hareketli grafikler üzerine çalıştım. Bu uygulama ile çalışmaya devam etmeyi istiyorum.

Kadıköy’deki stüdyomu kapadıktan sonra yeni bir yer açmadım. Hayatımı iş, ev ve atölye olarak üç mekâna bölmek benim için fazla hareketli geldi. Şu an evimin asma katında bir çalışma alanım var ve beni mutlu ediyor. Sanatı ve gündelik hayatımı kompartmanlara ayırmaya dair eğilimimle mücadele eden bir sanatçı olarak, sanat üretimimin evin içinde olması üzerimde olumlu etki ediyor. Bir yandan Gebze’de bir konteynır içinde eski atölyemden kalan eşyalar ve eski işlerim yer alıyor. Hiç ziyaret etmesem de orada kendimden parçaların olduğunu bilmek, atölyemi çok-mekânlı hale getiriyor gibi hissediyorum. Ama minimalist hayat özlemiyle bir gün eski işlerimle göbek bağımı kesme fikri çok cazip geliyor.